Sunday, 11 April 2010

BİR MCDONALD'S ÇALIŞANI GÜNCESİNDEN...


Günler her zamanki gibi 6.30 da başlar. Hızlıca siyah pantolon ütülenir. Mavi gömlek üste geçirilir. Kurdela sıkıca toplanan saça bağlanır. Bisikletle yarım saat süren yolculuktan sonra işe ulaşılır. Daha McDonald’s açılmamıştır. Ürünler arka kapıdan alınır ve soğutucu depoya yerleştirilir. Masalar silinir. İçecekler kontrol edilir. Hemen son hazırlıklar tamamlanır. Ve kapıların açılmasıyla McDonald’s ta hayat başlar. Kahvaltı için gerekli olan ürünler, müşteri istilası karşısında hazırlıklı olmak için önceden pişirilmeye başlanmıştır bile. McDonald’s ta kahvaltı bizim(Türkiye’de) pek de tercih ettiğimiz bir şey değildir Fakat Destin (Florida, Amerika) ’de insanlar kahvaltı için kuyruk oluşturur. Sıcak kahve ve yanında çeşitli kahvaltı menüleriyle masaları doldururlar. McDonalds’ta herkesin uyması gereken kurallar vardır. Ben kasa önünde çalışırım. Her zaman gülümsemek ve müşteriye kibar davranmak durumundayım. Tercihlerini yaptıktan sonra müşterilere bu ürünümüzde kampanya var bunu da alır mısınız diye kibar bir dille baskı yaparım. Kimisi teşekkür eder, kimisi fiyatındaki indirime aldanarak o ürünü de alır. Bende bana hiçbir maddi manevi getirisi olmamasına rağmen o ürünü sattığım için mutluluk duyarım. McDonald’s ta sosların bile belli yerleri vardır. Herkes ve her ürün kurala uymak zorundadır. Patatesler sıcak , hamburger eti yeni pişmiş, cookie ler kıtır kıtır olmalıdır. Çalışanlar ise aynı pantolonu,gömleği giymeli, her zaman hızlı ve pratik olmalı , müşterilere olduğu kadar birbirlerine de saygılı davranmalıdır. “Thanks for french fries. Two big mac please…” cümlelerinin havada uçuştuğu bir ortamda suratımda kocaman bir gülümsemeyle, Türk aksanlı İngilizcemin de bana kattığı sempatiklikle “Good morning, may I take your order please” cümlesi ezbere ağzımdan dökülür. Gün içerisinde aynı cümleyi kaç defa söylerim bilinmez. Bir süre sonra gelen kim, istenilen nedir farkında bile olmadan binlerce hamburger ve türevini satarım.. Sadece saatlerin biran önce geçmesini isterim ve eve gittiğim anı düşünürüm. Ta ki her gördüğümde “Yeter artık be kadın dev gibi olmuşun hala McDonald’s a geliyorsun” diyesim gelen müşterim Linda “How are you?” diyerek beni kendi dünyamdan McDonald’s a geri getirene kadar. Bazı müşterilerim vardır ismen tanıdığım. Linda da onlardan biridir. Hergün 13.30 da gelir ve Ceasar Salad ister. Gerçi hayatı boyunca salata yediyse bu hale nasıl geldiği beni dehşete düşürür. 100-120 kilo civarında sarışın tatlı bir bayandır. McDonald’s ürünleri dışında ağzına herhangi bir ürün sokmaz. Böyle bir ihaneti asla bize yapmaz.:) Bir süre sonra yine rutin moda girerim saat 14.30 ve kasama gelen kişi sayısı 300 ü aşmıştır. Destin okyanus kenarındaki bir tatil bölgesidir ve yaz sezonunda çok fazla turiste ev sahipliği yapar. Turistlerin McDonald’s ı tercih etmelerini anlayabilirim. Dünyanın her yerinde aynı standartlarda ürüne ulaşma fikri kulağa hoş gelir. Düşünüyorum da ben de yurtdışında nereye gitsem önce BigMac menümü alırım. Yerel lezzetleri denemeye cesaretim yoktur henüz. İlk defa o ülkeye, o şehre gelmişimdir. Zihnimde ne nerede, ne kadar sağlıklı ne kadar pahalı soruları uçuşurken, 4 aylık bir geçmişim olmasının katkısı var mıdır bilinmez, ayaklarım beni McDonald’s a götürür. Turistleri bir yana bırakalım yerel halk neden bu kadar çok McDonald’s ı tercih ediyor bilinmez. Evinin çok yakın olduğunu bildiğim, . 2-3 yaşındaki çocuklaryla gelen müşterilerim vardır ve neredeyse her gün aynı öğünleri isterler. Ufacık çocuklar kendi isimlerini söylemeyi bile öğrenmeden “Chicken Nuggets” diyerek bana şirinlik yapabilirler. Aileler bu konuda çok duyarlıdır. McDonald’s ın sağlıklı olarak nitelendirilen ürünlerinden biridir “Apple Dippers”. Elmayı 6 ya böl poşetin içine koy bu ürünü elde edersin. Fakat aileler nedendir bilinmez bir yerden bir elma alıp 6’ya bölüp çocuklarına vermeyi başaramazlar. Onu bile McDonalds’tan alırlar. Bazen bir elma götürüp bölüp o çocuklara vermek isterim. Neyse, bu düzen içinde yapmam gerekenler bunlar değildir. BigMac, Big‘N Tasty, .Quarter Pounder, FiletoFish,… derken saatler geçer. Kasadaki bozuk paralarım bittikçe koşarak arkaya gider para üstü vermek için bozuk para temin ederim. Bu sırada kasamın önünde biriken sinirli kalabalık bana kötü kötü bakar. Yine yüzüme koca gülümsememi takınır, benim hatammış gibi geç kaldığım için özür dilerim ne de olsa müşteri her zaman haklıdır. Bu böyle devam eder gider..Saat 15.30 olmuştur. Yerime geçecek olan arkadaşım gelmiştir. Isınma hareketleri yapmaktadır. Zorlu mücadelede birkaç dakika sonra yerimi ona devrederim. Son olarak kasa önünü ve masaları silerim bu da kasa önü çalışanının son görevidir. Artık McDonald’s öğleden sonra çalışanlarına teslim edilmiştir. Bende içeri geçer Mc Chickenımı alır bisiklete biner evime doğru ilerlerim.

Özetle kapitalist sistemin bir sonucu olarak genel anlamda bütün insan ilişkileri ve en önemlisi insan emeği alınıp satılabilen birer mal haline dönüştürülmüştür. İnsanlar tarih boyunca oluşturdukları lezzet dünyasını hiçe sayarak tat zevkini aynılaştıran, yerel lezzetlerin giderek yok olmasına neden olan fast food ürünleri daha çok talep etmektedir. Herkes bunun farkındadır fakat sistem o kadar benimsenmiştir ki kimsenin değil bir şeyler yapmaya bu konuda konuşmaya bile hevesi yoktur.

Söyleyeceklerimi şu özlü söz ile bitiriyorum:

i'm loving it :)

No comments:

Post a Comment