Monday 8 March 2010

109’a karşı 127

Belki çok uzaklara bakmamak gerekiyor.
Taşkışla’da 127’de KENT-KÜLTÜR-MEKAN konferansını dinliyorum.
3cm’lik halı profilleri, neredeyse boyanmış kontraplak düzeyindeki kürsüler, dışarıdan taşınan kablolar, kamaşma düzeyi yüksek spotlar ile yapılmış alternatifsiz aydınlatma, yetersiz havalandırma, duvardaki Atatürk posteri ve posterin yerleştirilişinde herhangi bir mimarlık ‘iş’i göremiyorum. Mimarlık Fakültesindeyim oysaki. Kim tasarlamış burayı, nasıl yapmış bilen var mı? Laminat parkeleri okula getirenler mi, kim bunlar?

109’u düşünüyorum.
Kapısında yazıyor, ‘Prof. Dr. Nezih Eldem tarafından tasarlanmıştır’ diye. Oturma birimlerinin yerleştirilişini, kullanılan halının basamaklarda taşla bitiriliş detayını, ahşap ses yönlendirme panellerini, sabit ve taşınabilir kürsülerini, müzik dinletilerine imkan veren sahne düzenini, seçenekli aydınlatma tasarımını, havalandırmasını, brüt betonun ve ahşabın ilişkisini, Nezih Bey’den dinlediğim sinema için yapılmış düzenlemelerini ve diğerlerini..

Aynı kurum içinde(:Mimarlık Fakültesi) mekanın üretim dinamiklerinin nesnenin üretim pratiklerine değişimini okuyorum bu durumda.

Aynı binada aynı katta yer alıyorlar. 109, 1964 tarihli yani 46 yaşında, 127 ise zannediyorum bir kaç yıllık. Birisinin tasarımcısı belli diğeri anonim bir üretim(Works without creators). 127 Maden Fakültesinde de olabilirdi, Türkiye’nin herhangi bir yerindeki bir okulda da. Oysa 109 birebir taklit edilmediği sürece benzeri kolaylıkla bulunabilir bir mekan değil (uniqueness/repetition). 109’un tasarımı ve tasarım elemanları üzerine söylenmiş ve söylenebilecek sözler çok oysa 127’nin elemanları için bu mümkün görünmüyor(Production without products). Birinde mimarlık bilgisi var birinde yok.

Mekanın sahibi ile kullanıcı arası diyalektten bahsediyor Lefebvre, mekanın konuştuğundan, sahibi ile kullanıcısı arası aktarımdan, sessizce söylenen sözlerden. Bu durumda mekanın sahibi olan kuruma bağlı olduğumuza göre okul bize ne söylemek istiyor olabilir? Mesleğimizin artık eskisi kadar önemli olmadığını mı anlatmaya çalışıyor bize, teorik derslerin pratiğe bir katkısının aktarılamadığını mı yoksa okulun mekan üretiminde mimarlık bilgisinin kullanımı konusunda net bir sözü olmadığını mı ya da anlam kaymalarından muzdarip olduğunu elimden başka bir şey gelmediğini mi?

Kanımca 127’yi kendi fiziksel sınırları içinde oluşturarak bunların hepsini söylüyor aslında sessizce. Yine Lefebvre’in dediği gibi mekan eleştirisinin yokluğu olmasaydı, bizler mekanın oluşumuna etki eden güçleri farklı disiplinlerin alanlarına dağıtmamış olsaydık, mimarlığı ve okulun üretim pratiklerini eleştiri dışı olacak kadar içselleştirmeseydik, istemeden söylenen bu sözler üretim dinamiklerini okuyamadığımız mekanlar halinde hayatımızın birer parçasına dönüşmezdi belki de.

No comments:

Post a Comment